Dizi seyretme alışkanlığında Avrupa’da birinciyiz. Bu çok zaman öldürüyoruz anlamına gelse bile bazıları için yararlı olabiliyor. Dizilerle o kadar iç içeyiz ki karakterlerin giydikleri, taktıkları, kullandıkları hemen moda oluyor, benzerleri yapılıyor ve hiç olmazsa çarşı esnafı bundan faydalanıyor. Eski Türk filmlerinde hep kötü adamı oynayan Erol Taş’ın sokakta dayak yemesi gibi dizi kahramanlarını aşırı benimseyenler var.
Örneğin dizi yayınlanırken Hürrem Sultan kokusu diye bir şey yaratılmış ve satılmaya başlanmıştı. Bunun gibi Aşk-Memnu dizisi Bihter geceliğini ve Behlül montunu çarşılara sokmuştu. Gönülçelen dizisindeki Hasret’in kıyafetleri ile Medcezir’deki Eylül’ün giydikleri gibi kıyafetleri satanlar vardı. Bir ara kokulu Fatmagül terlikleri çıkmıştı. Çünkü Fatmagül’ün Suçu Ne dizisinde hep onlar giyilmişti.
Sıla tokası ve Adını Feriha Koydum’daki Feriha’nın iki melek kanatlı kolyesi de piyasalarda görülmüştü. Ama bu konuda Şehzade Mustafa’nın taktığı yüzük ile Kurtlar Vadisi’ndeki Ersoy Uluğbey adındaki karakterin yüzüğü oldukça iddialıydılar. Bütün bunlar insanların dizilerde gösterilen hayatları yaşamak istemesinin belirtisi. Böyle sembollerle bile olsa insanlar o hayatlara, o zenginliğe, havuzlu villalara, lüks arabalara özeniyorlar. Ve bu özenti aslında Cüneyt Arkın’ın “Nayır, nolamaz” sözlerini tekrarlamaktan çok daha tehlikeli bir durum.